Günümüzde teknoloji, her an sıradan hayatlarımızda kalıplaşmış ve gelenekselleşmiş olan şeylerin yerine yenilerini çıkartıyor. Bunlardan birisi de “Tinder” adındaki akıllı telefon uygulaması. Yurt dışında oldukça popüler bir uygulama olan Tinder, ülkemizde de yavaş yavaş rağbet görmeye başladı. Peki, nedir Tinder’ın olayı? Kimin ya da neyin yerini aldı? Hayatımıza ne yenilik kattı? Tüm bunların reklamcılıkla ne alakası var?
Bilmeyenler için şöyle anlatalım. Hani halk arasında bir deyim vardır; “Arkadaş arkadaşın çöpçatanıdır(!)”. İşte Tinder’da sizin teknolojik arkadaşınız olarak çöpçatanlığınızı yapıyor. Bunu yapmak için ise uygulamayı indirip, profil yaratmanız yeterli. Tinder, sizin bulunduğunuz lokasyondaki karşı cinslerden birisini sizinle eşleştiriyor. Siz de resimlerine ve ilgilendiği şeylere bakıp (katalogdan seçer gibi) kişiyle ilgileniyorsanız kendisini “like”lıyorsunuz. Karşı taraf da sizi “like”larsa sohbet programı açılıyor. Pas geçerseniz, karşınıza yeni bir aday çıkıyor. Türkiye’de ne kadar amacına uygun kullanıldığı ise büyük bir soru işareti. Şahsen Tinder kullanan insanların uzun soluklu ve ciddi bir ilişkiden çok tek gecelik ilişkilerin peşinde olduğu bir program olduğunu düşünüyorum. Ama internette biraz araştırma yapınca Tinder’ı Facebook gibi kullanmaya çalışan insanlar olduğunu da öğrendim. Mesela düğün günü resmini koyanlar bile varmış. Amacı ne olabilir diye düşünmeden edemiyor insan. (Okey’e(!) 3’üncü mü aranıyor yoksa?) İşte reklamcılık da tam bu amacını ve maksadını aşan kullanım noktasında ortaya çıkıyor.
Sektörümüzün güzide ajanslarından birisi (adını söylemeyeceğim ama baş harfi “Youht Republic”), Tinder kullanarak “Reklam Yazarı” aramak gibi bir gaflete düştü. Sosyal medyada birbirine yazan arkadaşları kendisi için yazmaya davet etti ve çok matah bir şeymiş gibi Marketing Türkiye’de bunun haberini yaptı. Teknoloji kullanımını artırmak, yeni fikirler ve yeni mecralar bulmak istemek ya da “ilk ben yaptım bak ne kadar da zekiyim” demek istemek elbette herkesin egosunu tatmin etme noktasında eyvallah diyebileceğimiz şeyler. Ancak işini bu kadar basite indirgemek, iyi aile kızı(!) kıvamına getirmek nasıl bir mantıktır? Ya da bunun şakşakçılığının Marketing Türkiye (paralı haber yaptırılsa bile) gibi reklam/iletişim dünyasının ciddiye aldığı bir internet sitesinde haberleştirilmesine izin vermek nasıl bir yayıncılık ve iş ahlakıdır?
Bir de şu açıdan bakalım. Müşteri gözünde reklamcılık imajı, çöpçatan sitesinden eleman bulan yer algısıyla yıkılmakta mıdır? “Zaten sanal ortamdan karıya kıza yürüyen adamdan Reklam Yazarı yaparsan ancak bu iş çıkar!” dedirtmekte midir? Ajans kendisine yazanlara ne vermeyi(!) vaat etmektedir? Ya da alacağı yazar arkadaşa “Seni öpeceğim(!)” mesajı mı vermeye çalışmaktadır? Yine başka bir açıdan bakacak olursak, karşı cinsle iletişime geçebilmek için uygulamaya ihtiyaç duyan bir iletişimci ne işe yarar? Daha karşı cinsin gözlerinin içine bakıp tanışma isteğini dile getirmekten çekinen, alacağı cevaptan korkan birisinden, kitleleri etkileyip harekete geçirecek iletişim faaliyetini geliştirmesini, cesur çalışmalara imza atmasını nasıl beklersin? Bunların detaylıca düşünülüp, bir strateji dâhilinde yapıldığını düşünmüyorum. “Reklamımız olsun, ilk biz yapalım da ne yaptığımız hiç önemli değil” mantığıyla işimizi basitleştiren, meslektaşlarını aşağılayan, reklamcılık imajını ayaklar altına alan bu değerli ajansımızı bir Reklam Yazarı olarak kınıyorum. Mutlaka bu fikirlere karşı çıkanlar olacaktır. Fikirlere saygı duyarım ama mesleğimizin ayaklar altına alınmasına asla.
