Dünyanın pek çok noktasında halkla ilişkiler müessesesi; ortaya çıkan sorun veya kriz anlarında bu işi mümkün olan en düşük hasarla atlatacak ya da tamamen bertaraf edecek adımları atacak, hatta bazı durumlarda bunu avantaja çevirmeyi sağlayacak iletişim stratejilerini kurgulayıp hayata geçirmek için kurulmuştur. Ancak reklamcılık gibi (tüm dünyanın aksine) ülkemizde gerçek değeri bilinmeyen ve hor görülen bir diğer meslek dalı olmuş durumdadır. Bu nedenle ülkemizde gerek özel sektör gerekse kamu kuruluşları çıkan krizleri yönetemiyorlar.
Halkla ilişkiler departmanları kurumsallaşamamış patron şirketlerinde genellikle iş güç sahibi olmayan, konuyla uzaktan yakından bir eğitim almamış, akraba veya eş dost yakınlarının alındığı bir birimdir. Kurumsal firmalarda ise “Zaten ne iş yapıyorlar ki?” mantığıyla ya İK ya da pazarlama departmanının işleri de halkla ilişkiler departmanına kaydırılır. Zaten ülkemizdeki mantık çok işte uzman olsun, çok çalışsın ama fazla maaş almasın olduğundan hepsi normal karşılanır. Kimsenin zaten halkla ilişkiler uzmanına ihtiyacı yoktur. Askeriye de ise durum alışveriş merkezleri ve özel hastane mantığında işlemektedir (ki askeriyede mantık yoktur!). Halkla ilişkiler bölümünü bitiren kişi askeriyede nizamiyedeki bankoya oturtulur ki askeriye mesleki bilgi birikiminden yararlansın. Peki, hal böyleyken ülkemizde kriz anlarında özel sektörde ya da kamuda ne yapılıyor?
- Öncelikle böyle bir olay yokmuş gibi davranılıyor.
- Böyle bir şeyin olduğu iyice dillenirse basın bültenleri dağıtılıyor. İşlerini ne kadar düzgün yaptıklarını anlatıyor ve açıklamayla iddia sahipleri ispata çağrılıyor. Son olarak da ispat edemeyecek olan şerefsizlikle itham ediliyor.
- Olay ispat edilirse istifa gibi etik bir konu asla dile getirilmiyor.
- “Kurumdan sorumlu kişi” konuyla alakalı olarak “sorumlu gösterdiği” alt kademe yönetici ve çalışanları işten çıkartıyor ve “Aldatılmışız!” diyor.
- Ben yapmadım benim suçum yok. Zaten bu benim ekibim bile değil deniyor.
- Nasıl olsa kısa bir süre sonra unutulacağından yatış pozisyonuna geçiliyor.
Ama Almanya ve Japonya gibi ciddi ülkelerde olay bizdekinin tam tersi olarak işliyor. Etkin ve yetkin halkla ilişkiler birimi devreye giriyor. Nasıl mı?
- Olay ortaya çıktığında iddianın tüm yönleriyle araştırılmaya başlanacağı açıklanıyor. Böyle kötü bir olayla anıldıkları için halktan özür dileniyor.
- Gerçeklerin ortaya çıkması için tüm bilgiler gerekli mercilerle paylaşılıyor. Sorun varsa bunun bir hatadan kaynaklandığını ve biz hatamızı kabul ederek bu durumu düzelteceğiz mesajı veriliyor.
- Olay doğrulanırsa ilk olarak her şeyin en tepesinde olan kişi (CEO, Genel Müdür, Başbakan, Bakan vs.) sorumlu olarak istifa ediyor. (G.Kore Başbakanı’nın yaşanan feribot faciasının ardından “Sorumlu benim. Benim yarattığım zaaf alt kademelere sirayet etmiştir.” diyerek istifa etmesi gibi.)
- Negatif algıyı pozitife çevirmek için iletişim stratejileri geliştiriliyor. (Mesela VW’in gaz salınımı yüksek olan 11 milyon aracını geri çağırması veya Toyota’nın frenleri problemli olan 7 milyon aracını geri çağırması gibi.)
- Duruma göre sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hareket ediliyor. Vakıflar veya yardım fonlarına yönelik sosyal sorumluluk projeleriyle yaşanan kötü olayların izleri siliniyor.
- Bir hata yaptık ama biz bunun sorumluluğunu aldık ve bir daha bu hatayı tekrarlamayacağız duygusu yaşatılıyor.
Bunların tamamı ve çok daha fazlası halkla ilişkiler organizasyonu içerisinde gerçekleştiriliyor. Biz de ise zavallı halkla ilişkiler elemanlarının çoğu orada neden bulunduğundan dahi habersiz bir şekilde “çalışıyor”. Tabii ki tüm bunlar toplumsal gelişimini tamamlamış toplumlar için geçerlidir. Bizde ise her zaman suçlanacak biri ya da birileri mevcuttur. 301 madenci ölür Bakan 3 gün aynı gömlekle olay yerinde olmakla övünür istifa falan hak getire. Adamın sucuğunda at/eşek eti tespit edilir, sorumlusu paraleldir. Ve ahalimizin de bunları yiyip yutmakta eline hiç kimse su dökemez. Hal böyle olunca da halkla ilişkiler resepsiyonda görevli olmak gibi sığ bir anlama itilir; kriz yönetimi ise Cuma namazına giderek yapılır.