Robotların veya bilgisayarların dünyamızı ele geçirmesini konu alan kitaplar, çizgi romanlar, diziler ve filmler malumunuz. Özellikle bizleri derinden etkileyen ve hayranlığımızı kazanan yapıtların başındaysa “Terminatör” serisi geliyor. Film 2000’li yılların başında meydana gelecek olan Skynet isimli yapay zekânın tüm sistemleri ele geçirip insanları yok etmesini önlemek isteyen direnişçilerin ve direnişi sonlandırmak için onların liderini daha doğmadan yok etmek amacıyla geçmişe gönderilen Terminatör’ün (Arnold abimizin) mücadelesini konu alıyor. Serinin diğer filmlerinde karakterler taraf değiştirse de ana konu robotların dünyayı ele geçirmesi olarak devam ediyor. Hal böyleyken bundan ders çıkartmayan bilim adamları, yazılım mühendisleri ve robot endüstrisi; yapay zekâlar, insan gibi gözüken ve hareket eden robotlar yapma arzusuyla çalışmaya devam ediyorlar.
Açıkçası bundan 30 yıl öncesiyle kıyasladığımızda geldiğimiz nokta da teknolojinin bu kadar gelişmesi bir yandan insan hayatını kolaylaştırması açısından iyi şekilde yorumlansa da kaybettirdiği değerler göz önüne alındığında kendi adıma korkutucu olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar yolda yürürken, arabada, evde, iş yerinde; çalışırken, dinlenirken veya eğlenirken fark etmeksizin teknolojiye bağımlı halde yaşıyorlar. Hele ki insan özgürlüğünün hükümetler tarafından kısıtlandığının protesto edildiği düşünüldüğünde özgürlüğümüzü bir akıllı telefonun, tabletin ya da internetin kontrolü altına verdiğimiz gerçeğini göz ardı ediyoruz. Sanal arkadaşlar, spor aktiviteleri ve sosyalleşme(!) iliğimize, kemiğimize işlemiş durumda. Kim, nerede, ne zaman, ne yaptı, ne giydi, ne yedi vb. durumları paylaşmazsa çatlayacak bir nesil haline geliyoruz. Otobüslerde telefonumuzla rahat oynayabilelim diye yaşlıları görmezden geliyoruz. Peki, bundan 15-20 sene önce ne yapıyorduk? Akıllı telefonlarımızın olmadığı (hatta cep telefonumuzun olmadığı) ve internetin hayatımızda bu kadar yer alamadığı dönemde nasıl hayatta kalıyorduk? Sokağa çıktığımızda cebimizde telefon olmuyordu, bir yere gittiğimizde birilerine haber vermek zorunda hissetmiyorduk kendimizi. Ne yediysek yanımıza kâr kalıyor, el âlemle paylaşmıyorduk. Özgürdük, yaşıyorduk, saygı gösteriyorduk, açın halinden anlıyorduk. Bir zamanlar yemeğimizi “aman kimse görmesin” diye gizli gizli yerken şimdi fotoğrafını çekip paylaşır olduk. Artık resmen robot gibi yaşıyor, her şeyimizi akıllı telefonumuzun planlamasına bırakıyoruz. Nerede yemek yiyeceğimizi bile “Siri” adındaki sanal hatuna danışıyoruz.
Hala robotların dünyamızı ele geçirmediğine inanıyorsanız telefonunuzu cebinize koyun ve kafanızı kaldırın. Sadece tek bir gün akıllı telefona dokunmayıp, her hangi bir şekilde sosyal medyaya bağlanmadığınızda etrafınızı inceleyin, içinizdeki akıllı telefonuyla oynamak isteyen alt benliğinizi duyun. Ondan sonra karar verin teknoloji bağımlısı olup olmadığımıza ve robotların dünyayı ele geçirip geçirmediğine… Bir de şunu unutmadan söyleyeyim. Bugün elinizdeki teknolojiyi üreten “Silikon Vadisi” insanlarının çocuklarına bu tür teknolojik aletleri neden yasakladığını ve bu sistemle eğitim veren okullara çocuklarını neden göndermediğini araştırın.